14 Mayıs 2017 Pazar

11. Gökova Bisiklet Turu 2017

GBT 2017

11. Gökova Bisiklet Turu



-----------------------------------------------------

14 Mayıs 2017
Pazar

Coka ile Muğla'ya;

Ahmet Coka ile Bodrum'dan Muğla'ya pedallayacağız.
11. Gökova Bisiklet Turu'na katılacağız.


Turdan önce bir gün orada dinleneceğiz.



Hem de Muğla'daki dostlarımızla 1 gün birlikte olacağız fazladan.



Coka, Ortakent'ten ben de Bodrum'dan yola çıktık.
Yolda birbirimizi bulduk.
Beni kahve ile karşılıyorlar.



Kahve molası ve biraz sohbet iyi gelir.
Yolumuz uzun, pedallamaya devam.



Milas yokuşunun başlangıcında arkadaşımızdan ayrılıyoruz.



10.40 ta Milas yokuşunu tırmanmaya başladık.
Aslında biraz geç kaldık, Boğa yokuşu öğle sıcağına denk gelecek.



Milas'ta su ve enerji takviyesi yapıyoruz.



%10 eğimli Boğa yokuşunu tırmanmaya başlıyoruz.



Yükümüz olmamasına rağmen, güneş bizi yoruyor.



Bu yokuşun en kötü tarafı dinlenecek gölge bir yerinin olmaması.



Geçen hafta ben burayı saat 9.30 da tırmanmaya başlamıştım.
Hiç mola vermeden, yol bisikleti ile 39 dakikada tırmanmıştım.



Bu gün öyle olmayacak.



Bulduğumuz tek gölgede kısa bir mola veriyoruz.
Bu sefer Boğa yokuşu 70 dk sürüyor.



Benim daha önce uğradığım köy bakkalının gölgeliğinde dinleniyoruz.



O sırada bir düğün konvoyu geçiyor.



...



...



Konvoy önümüzde bir süre müzik yaptıktan sonra devam ediyor.



Renault Toros; köylünün Range Rower'i.



Mola yerine gelen gidenin hesabı yok.
Herkesle ayrı sohbet ediliyor.



Köy bakkalı işte, herşey var.



Yan bahçede de böyle bir güzellik var.



Bana güzel bir poz verip, sevdiriyor kendini.
Çok uysal.



Bahçenin devamında, zeytin gölgesinde mütevazı Murat otomobil.



Bu da köy berberi.
Bu kadar şirinini görmemiştim.
Bir daha geçişimde burada traş olmaya karar veriyorum.



Çok dinlendik, haydi yolumuza devam edelim.
Henüz yarısındayız.



Yatağana girmeden, sağa, Bozüyük yoluna sapıyoruz.



Bu keyifli yolda hem trafik çok az, hem de 4 km daha kısa.



Coka, komutana rapor veriyor.



Amacımız Bozüyük'e gitmek değil.
Pınarbaşı lokantasında öğle yemeği yiyeceğiz.



Bisikletlerimizi parkedip, masamıza eşyalarımızı koyup, ayakkabılarımızı çıkarıyoruz.



Buranın içinden geçen bu buz gibi suda ayaklarımızı serinletmek ödül gibi.



Yüzümdeki şapşik ifade bu yüzden.



Coka diyor ki;
"Burada bir adam gördüm, rakısını bu suyla beyazlatıyordu."
Biz öyle yapmıyoruz.



Coka, buradan her geçişinde öğle yemeği ile bir tek rakı içme geleneği edinmiş.
Yarasın.

110 kilometrelik yolculuğumuz 9 saat sürüyor.
Toplam 6 saat pedallamışız.


--------------------------------------------------------


15 Mayıs 2017

Kamp zamanı.

Dün gece arkadaşımızın evinde kaldık.
Şahane bir akşam yemeğinden sonra, saat 00.00 olmadan uyuduk.
Sabah erken saatte kalkıp Muğla çarşısında kahvaltı ettik.


Daha sonra, bisikletlerimizi ve kamp malzemelerimizi alıp Kışla Parkı'ndaki kamp alanımıza gittik.
Bu gece çadırda kalacağız, kamp havasına girelim ve yarın başlayacak turumuza hazır olalım.



Öğle yemeği için çarşıdaki meşhur Hisar Köftecisi'ne gittik.
Daha sonra kahve içmek için eski çarşıya pedallarken bu manzara karşısında kayıtsız kalamadım ve direksiyon başındaki şöförle konuştum;
"Bisiklet yolunun girişinde duruyorsunuz ve bisikletlilerin bu yola girmesine engel oluyorsunuz. Sizin yüzünüzden biz de kaldırımda bisiklet sürmek zorunda kaldık. Hemen arkanızdaki minibüs ise yine sizin yüzünüzden devam edemiyor. Hala burada durmaya devam edecek misiniz?"
Hiç bir şey söylemeden yüzüme baktı kaldı öylece.
"Sanırım bir de işitme sorununuz var. Lütfen burada durmayınız. Başka bir yere park ediniz."
Dile geldi ve; "Kısa bir işim var, hemen gideceğim."
Ben; "Hayır, burada duramazsınız, sizi şikayet edeceğim." dedim.
Arabasından indi, bagajını açtı, kocaman boş bir bidon çıkarırken ben de fotoğraf makinemi çıkardım.
"Hayır fotoğraf çekmeyin." deyip bidonu ile görüntü almamı engellemeye çalışırken.
"Çektim bile, birazdan polisi buraya yönlendireceğim." dedim.
Bidonunu bagaja koyup, telaşla arabasını oradan kaldırdı.



Biz de vatandaşlık görevimizi yapmanın verdiği huzurla gidip, damla sakızlı kahvelerimizi söyledik.



Daha sonra çarşı içindeki..



Kemeraltı Bisiklet'e uğrayıp.



Demli çaylarımızı yudumlarken ustayla sohbetimizi derinleştirdik.



Makine kendi başına çekmeye alışık değil.
Saçmalamış.



Çarşıda küçük bir tur yapıp, kamp alanına dönüyoruz.



Forma ve plakalarımızın bulunduğu paketleri teslim alıyoruz.



Bodrum'dan arabasıyla gelirken benim çantamı da getiren Teoman Sunay'a sevgilerimi sunuyorum.
Çadırımı kurup, takılarımı sergilerken.



Biz hazırız.



BBK buradaydı.



...



Kamp alanını dolaşırken bu bisiklet ilgimi çekiyor.
Daha sonra yokuşta yanımdan tıngır mıngır geçişinden anlıyorum ki elektrikli bisikletmiş.
Milletin göbeği çatlarken o dalgasını geçiyor.
Tuhaf bir tur kafası!



Bir başka ilginç bisiklet.
Umarım bunun pili yoktur.



Gerçek bisikletler.



Bir sonrakinde ben de kamp sandalyemi getireceğim.
Nasılsa kamyon taşıyor eşyalarımızı.
Önemli olan çuvala sığması.



Kamp alanından renkli görüntüler.



...



Milas'lı arkadaşlarımız da pedallayarak geldiler.



Bu bisiklet de henüz montaj yapılıyor.
Tur içinde de testleri yapılacak sanırım.



Ailece tura katılanlar var.



Başarılar diliyorum.

Yarın tur başlıyor.


----------------------------

16 Mayıs 2017
Salı
11. Gökova Bisiklet Turu
1. Gün

Sabahın 5.45 inde bir Yayla Bülbülü'nün şakımasıyla uyandım.
Buna ikincisi eklendi.
Bir süre sonra 3 oldular.
Bülbül sesleri ile uyanmak güzel ama1 saat daha bekleseler şahane olacaktı.
O 1 saati dinleyerek ve çadırımı aydınlatan gün ışığını izleyerek geçirdim.
Sonra da bir çırpıda çadırdan çıkıp, çuvalımı denkleştirmeye uğraştım.


7.45 te artık tüm kamp toplanmıştı.



Çuvallarımızı kamyona teslim edip.



Bodrum'dan bu sabah gelen arkadaşlarımıza hoş geldin dedikten sonra,



Kahvaltı verilecek yerde sıraya girdik.



Sıra uzun da olsa hızlı bir şekilde bana da geldi.



Kahvaltımı bitirdikten sonra etrafı dolaşmaya başladım.



Bisikletçi her koşula ayak uydurabilen demektir.



Kahvaltı alanı bir kaç bistro masa ile süslenmiş.
Ayakta ya da yerde yiyebilirsiniz, tercih sizin.



Tur başlıyor.



Büyükşehir Belediye Başkanı, Menteşe Belediye Başkanı, Vali Yardımcısı, Kaymakam, Muğla Bisiklet Derneği Başkanı, Yardımcısı .. vb. konuşmalarını alkışlarla sonlandırdık.



Artık pedallamak istiyoruz, bitsin bu seramoni.



Çocuklar önümüzde, biz arkalarında yola çıktık.



Sonunda yola kavuştuk.



Bir çırpıda, Akyaka'ya inen Sakar yokuşu başına geldik.



Aman dikkat, burada her sene biri düşüyor.



70 km hızla giderken böyle fotoğraflar çekmeye çalışmayın sakın.



Bir kaç gün önce bir yolcu otobüsünün freninin patlaması sonucu oluşan trafik kazasında hayatlarını kaybeden insanlarımız için, kaza yerine karanfil bırakmak ve saygı duruşunda bulunmak için seyir terasında duraklıyoruz.



Önce, kaza yerine karanfiller bırakıyoruz.



Ruhları şadolsun.



Sonra da saygı duruşunda bulunuyoruz.



Akyaka'da öğle yemeği molası.
Balık-Ekmek



Yemek beklerken, sevgiliye mesaj.



300 bisikletlinin sırayla mola yerine gelmesi zaman alıyor.



Sahili bisikletlerimizle doldurup..



Yemeklerimizi yemek ve boş zamanı değerlendirmek için dağılıyoruz.



Sahilde denize girenler..



Plaj şemsiyesi gölgesinde tıkınan BBK'lılar..



Ardından Azmak'ta tekne turu.



Levent, Umut, Taner, Tevfik, ben .. Toplanabildiğimiz kadar BBK'lılar bir arada olmaya çalışıyoruz.



Kaptanımız bize rehberlik ediyor;
"Burası akvaryum, suya bakın. Şurası Barış Manço'nun evi, şu anda içinde kimse yok."



Soğuk Azmak suyunda serinleyenler.
"Sakın suya işemeyin." diyorum.
"Yapar mıyız öyle şey?" diyorlar.



Bu suya kıyar mı insan?



Belli mi olur?



Ben Alp'i arıyorum, bize katılsın diye, o ise çoktan turu bitirmek üzere başka bir teknede.



Hemen kıyıda yemek yerken kazları da besleyenler.



Levent diyor ki; "Enerjin çok iyi bu gün."
Nasıl olması abi?
Şu güzelliğe bakar mısın?


Kaz yavruları çok şirinler yahu.



Akyaka'dan ayrılma zamanı.
Üzgünüz.



Olsun, sırada Marmaris var.



Baba oğul hep birlikte sürdüler.



Hep.



Okaliptus ağaçlı yoldan..



Anayola bağlanıyoruz.



Polislerin yolu kesmesiyle, ördekler gibi dizim dizim diziliyoruz yola.



Kimi zaman dostlarla peşpeşe, kimi zaman kendi tempomuzla pedallıyoruz yokuşlarda.



Lokma molası.



Lokmalarımızı yiyip, parmağımızı yalıyoruz.



Marmaris'te Velomaris'in soda+çikolata ikramı.



Yollara sığmıyoruz.
Sonunda dünyayı işgal edeceğiz.



Marmaris'in çok güzel bisiklet yollarından kamp alanına doğru yola çıkıyoruz.



Alp ile çok sakin bir çadır alanı buluyoruz.
Biz çadırımızı kurana kadar tüm çevremiz doluyor.



Ağaçların arasına çamaşırlar asıp, daha fazla dibimize gelmelerini önlüyoruz ama gece horultularında uzak kalmamıza yetmiyor.



Neredeyse denizin dibine çadır kuracaklar.



Gece, el ayak çekilene kadar takılıyorum.

Horultularla uyansam da çok iyi bir uyku çekiyorum.

-------------------------------------------------

17 Mayıs 2017
Çarşamba

2. Gün

Marmaris Günlüce kamp alanındaki deniz, 250 m boyunca dizelere kadar varabilen sığlıkta taşlı bir zeminde yürüdükten sonra yüzülebilecek seviyeye geldiği için denize girmek mümkün olmadı malesef.


Sabah 6.43, kamp uyanıyor.



Kahvaltı kuyruğu.
8.07



35 dk sırada bekleyip, 15 dk da kahvaltıyı bitirme.
8.58



Yan masa.



Bu gün Marmaris-Datça arasını pedallıyoruz.

Kamp yerinden en son Alp'le ben ayrılıyoruz.
Ön grup, sahilden gitmiş ama biz bunu bilmediğimiz için, yanlış yola giren bu arkadaşları peşinden gidiyoruz.
Bu sayede çok iyi bir tırmanış yapmış oluyoruz.
Bayılırız yokuşlara.



Böylece grubun önüne geçmiş oluyoruz.
Bu kafede çay içip tavla oynayarak arkadaki grubun geçmesini bekliyoruz.
Hafife aldığım rakibim beni açıkara yeniyor.



Grubun büyük kısmı geçtikten sonra biz de tekrar yola çıkıyoruz.



İlk mola yerimiz, öğle yemeği için Çubucak Kamp olacak.



Hızlı bir sürüşle yine öne geçiyoruz ve mola yeri henüz sakinken varıyoruz.



Hemen sonrasında mola yeri dolmaya başlıyor.
Hava biraz serinlediği için yine denize girmekten vazgeçiyorum.



Spagetti Bolonez, salata ve ayrandan oluşan öğle yemeğinden sonra, bir de dondurma ikramı oluyor.



Sonrasında iskelede toplu fotoğraf çekimi.



Beklenen Balıkaşıran yokuşuna kavuşuyoruz sonunda.



%10 eğimli 3 km.



Yokuşun sonunda ödülümüz birer elma



Bu yokuşu bitirebilmenin yaşattığı başarma duygusu gerçek ödül elbette.



Elma molasında bir süre dinlendikten sonra..



8. GBT formamı giyip..



Datça'ya doğru inişe geçiyorum.



Datça'ya 25 km uzaklıkta Aktur'dayız.



Sonunda deniz mevsimizi açıyorum burada ama hava bu akşam ve sonrası için yağışlı görünüyor.



Bu akşamın sohbet ekibi.


Zorlu bir gece;

Çadıra geçip uyuduktan 1 saat sonra yağmurla uyanıyorum.
Bütün akşam üzeri, çadırların yağmura dayanıklılığı ile konuşulmuşken ben, çadırımın üzerindeki havalandırma yerinin şapkasını takmayı unuttuğum için çadıra su girmeye başlıyor.
Önce çıkıp çadırın dışında bıraktığım tüm eşyamı içeri alıyorum.
Çadırın içinde eşyalarımı kenarlara yığarken hızını arttıran yağmurun üzerime gelmesiyle çadırın üzerini kapatmadığını anlıyorum.
Hemen eşyalarımın arasında o parçayı bulmaya çalışıyorum ama ortalık o kadar karışık ki bulmam mümkün olmuyor.
Sonunda kaderime razı oluyorum ve telefonumu, fotoğraf makinemi, şarj aletimi ve yağmurluğumu alıp dışarıya çıkıyorum.
O karanlıkta Alp'in çadırı olduğunu düşündüğüm çadırın yanına gelip Alp'e sesleniyorum ama cevap alamıyorum.
Bütün çadırlar birbirine benziyor zaten.
Daha fazla ıslanmamak için kapalı bir yer bulmaya, kampın merkezine doğru koşuyorum.
Şarj ünitesi dediğimiz tek kapalı alan olan kulübeye varıyorum.
Elektrikler kesilmiş ve kepenkleri açık olan kulübenin kenarındaki 5-6 telefon ve powerbank ıslanmakta. Herşey ıslak olduğu için elektrik kesik olduğu halde ana prizi çekmeye korkuyorum.
Üzerime yağmurluk giyene kadar sırıksıklam olmuşum.
Bir süre sonra, çadırına yağmur giren bir-iki kişi durumu düzeltmiş ama uykusu kaçtığı için sigara içmeye bulunduğum kulübeye geliyorlar.


Giysilerinin çoğunu bisiklet çantalarında muhafaza eden bu arkadaş bana bir polar hırka veriyor.
O hırka beni hasta olmaktan koruyor.
Gece 02.00 den 06.00 ya kadar bu kulübede pinekliyorum.
Sabah 06.00 da yanıma gelen Ahmet Coka halimi görünce çok telaşlanıyor ve bana çadırını veriyor.
Uyku tulumuna girdiğim gibi 5 dk içinde uyumuşum.
1 saatlik uyku sonunda kalkıyorum.


------------------------------------------

18 Mayıs 2017
Perşembe

3. Gün


Sabah, kahvaltı sonrası herkesin keyfi yerinde görünüyor.
Benden başka mağdur yok sanırım.



Çadırlar toplanmış, çuvallara doldurulmuş.



Yola çıkmaya hazırız.



Su paylaşımları.
Her zaman en önemli şey su ama tur boyunca sürekli su servisi yapıldığı için hiç sorun olmadı.



Bodrum tayfası da hazır.



Bu gün yağmur yağmayacak sanırım.



Dün gece çok zor geçti benim için, bu gün sakin bir sürüş halindeyim.



İnişlerde bile çıkış hızımı fazla geçmiyorum.



Fotoğraf çekmeye yoğunlaşıyorum.



İniş canavarlarını izlemek de keyifli.



Arada duruyorum bile.



Bu güzel adanın fotoğrafını çekmek için biraz geri bile geldim.



Yüzerek ulaşıp küçük bir ada turu bile yapılabilirmiş.



Alp' de yetişiyor bana.



Güzel fotoğraf yarışmasına katılır bu.



Datça.



Sevgili Ata'mın huzurunda.



Yağmur çiselemeye başlıyor yeniden.



Yol kenarında, küçük bir kahvehane.



Çayı güzel olur böyle yerlerin.



Ağacı da..



Yağmur dindi ama izleri duruyor.



Bodrum'a gitmek için feribota yüklüyoruz bisikletleri.



İnsan sayısını eşitlemek için bisikletleri 2 feribota paylaştırıyoruz.
Toplam 18 araç da bizimle birlikte.



Kapalı yerde oturacak yer kalmamış.
Bizim takım fotoğrafıma poz veriyor.
"Dün gece uyumamışsın, gel biraz otur." diyen yok.



Ben, en iyisi bisikletlerin yerleşimi için çalışayım.



Bir süre sonra, dışarıda oturacak yer buluyorum.
Şahane bir sohbetin içine dalıyorum.
2 saatin nasıl geçtiğini anlamıyorum bile.
Teşekkürler Seçil.



İşte Bodrum.



Güzel arkadaşlarımızın gülen yüzleri tüm yorgunluğumuzu unutturuyor.



BBK, her zaman 1 numara.



Şarkılarla karşılıyoruz 2. feribotu da.



BBK'nın lokma ikramı için Meat Burger'e pedallıyoruz.



Meat Burger



İyi geldi.



Servis de şahane.



Doldur hocam, bol bol ver.



Minik turcularımız.



Büyük turcularımız.



Genç turcularımız.



Bizimkiler..


-------------------------------------------------


19 Mayıs 2017
Cuma

Benim için turun son günü.



Sabah kahvaltısı sonrasında, Antik Tiyatro'da toplu fotoğraf çekimine giden turu yolda yakalıyorum.



Antik Tiyatro'nun karşısına bisikletlerimizi bırakıp Antik Tiyatro'ya geçiyoruz..



Poz verme zamanı.



Dostlar bir arada.



Turun en önemli fotoğrafı için herkes yerini alıyor.

 

Bayraklar açılıyor.



Marşlar söyleniyor.



Mazı, Çökertme yolunda ilk mola, Yalıçiftlik'te çay zamanı.
Kahvaltımı çay ve poğaça ile yapıyorum.



Ağır abilerin sohbeti bir başka oluyor.



Mazı yoluna devam.



Yağmur yağacakmış deyip durular.



Göreceğiz bakalım.



Şimdilik, orman yollarını güzelleştirmekle meşgulüz.



Çam ağaçlarını fon olarak kullanıp, bayraklı bisikletlerimizle fotoğrafları süslüyoruz.



Arada küçük molalar iyidir.



Molalar genellikle fotoğraf çekmek içindir.



Ben fotoğraf çekmek için durmayanlardanım.



Böylesi daha eğlenceli.



Zaten benim oyalanmamam lazım çünkü Bodrum'a geri döneceğim.



Mazı'da öğle yemeği için verilen moladan sonra Bodrum'a dönmeyi planlıyordum ama öğle yemeği Çökertme'de verilecekmiş.



Mazı-Çökertme arası 10 km iniş.
Bir de dönüşü var bunun.
Neyse, yolda düşünürüm ne yapacağımı.



Mazı'yı geçer geçmez yağmur bastırıyor.
Bardaktan boşanma safhasına gelince bu sığınağa atıyoruz kendimizi.



Herkesin yağmurluğu var, ben de ise sadece 2 forma üstüste.
Bu da sadece rüzgardan koruyor.
İliklerime kadar ıslandım.
Geri dönmenin bir alemi yok.
Gözümü karartıyorum ve devam etmeye karar veriyorum.


Sağanak yağmur altında muhteşem bir inişle Çökertme'ye varıyorum.



Hemen yemek sırasına giriyorum.



10 dk titreyerek yemek sıramın gelmesini bekliyorum.



Yemek yiyenler mutlu, ben de olacağım.


Tek mutsuzluk, kapalı alanda sigara içen bir bisikletçi ile olan diyaloğumuzdu.
Neden kapalı alanda sigara içtiğini sorduğumda cevabı;
"Hiç bir yerde yasak yazmıyor ki!" oldu.
O sigarayı alıp burnuna sokacaktım, bunu yasaklayan bir şey yok nasılsa.



Yemek sonrasında kendimi çok iyi hissediyorum ve dönmeye karar veriyorum.
Arkamda bu güzelliği ve sevgili bisikletli arkadaşlarımı bırakıp, Çökertme-Mazı yokuşunu tırmanmaya başlıyorum.
Ben dönerken, henüz mola yerine gelmeye çalışan bir çok bisikletli ile aramızda ilginç diyaloglar geçiyor.
Onlar yokuşu inerken beni çıkarken görenler şaşırıyor tabi;
"Ne yapıyon amca, gaza mı geldin?" diyen bir genç arkadaş,
"Yanlış yoladasın." diyen bir başkası,
"Neden?",  "Yanlış yola mı girmişiz?" soruları ile yokuşu çıkıyorum.
Mazı'ya yaklaşınca yağmur yeniden başlıyor.
Olsun, zaten kurumamıştım ki!



Mazı'da su takviyesi için küçük bir mola.

Geri de bu kadar çok bisikletlinin olması beni şaşırtıyor.
Mazı'ya 10 km kala muz dağıtılan bir servis noktası vardı, oraya vardığımda son turcuyu yollamışlar ve mola yerini henüz terk etmişlerdi.
Bana; "Yanlış gidiyorsun, Çökertme diğer tarafta." dediler.
"Bodrum'a dönüyorum. Benim için tur bitti. Size iyi turlar" diyerek onlarla vedalaşıyorum.
3 dk sonra motosikletli bir köylü de gelip beni uyarıyor; "Arkadaşların Mazı'ya doğru gittiler, sen ters yöndesin gari."
Ona da turdan ayrıldığımı açıklıyorum ve Mumcular'a doğru pedallıyorum.



Bodrum-Yalıçiftlik-Mazı-Çökertme-Mazı-Mumcular-Güvercinlik-Bodrum
104 km

6 günde toplam 361 km yaptım. GBT 11 zaten 261 km idi.

Çok şahane 1 hafta geçirdim.
Öncelikle beni onur konuğu olarak davet eden yönetimdeki arkadaşlara çok teşekkür ederim.
Daha önce katıldığım 8. GBT'den sonra bu tur da muhteşemdi benim için.
Çok güzel insanlar tanıdım.
Sevgi ve dostlukla yaklaşan tüm insanları kucaklıyorum.
Bir sonraki için şimdiden gün saymaya başladım.

Tanıştığım arkadaşlar lütfen beni facebook sayfamdan eklesinler.
Görüşmek üzere.

https://www.facebook.com/nezihoget

















2 yorum:

Ümit dedi ki...

Nezih kardeş, yaşama dair manifeston onurlu bir savaşçınınki kadar erdemli.
Gururlu insanlar yalnızlığı seçmişlerdir. Ve yalnızlık seçildiği zaman güzeldir.
Bu yol acılarla ve cefa ile dolu olsa da karşılığında alınan hediye hep özgürlük olmuştur.
Bazı insanlar özgür doğar ve özgür ölürler.Bizler farkındalığın bedelini ödemeye razı olmuş özgürlük savaşçılarıyız. Belki de yüz yıl sonra İnsanlık tarihi bizlerden "öcüler" diye söz edecek. Sağlık ve sevgiyle... Ümit Birsel

Unknown dedi ki...

Nezih Bey muhteşemsiniz gerçekten. Kutlarım sizi